Giriş

Dünyanın dört bir yanında süre giden zulmü, haksızlıkları, akıtılan kanları, yaşanan acıları gördüğünüz zaman, "ben tek başıma zulüm gören insanlar için ne yapabilirim?" diye düşünüyor olabilirsiniz. Ama herkesin böyle dediğini bir düşünün... Bu durumda yeryüzünde kötülüklere karşı iyiliği savunan tek bir kişi dahi kalmazdı. Oysa her dönemde iyiliği savunan insanlar olmuştur. Bu kişiler korkusuzca öne çıkmışlar, iyiliği yeryüzünde yerleştirmeye ve ayakta tutmaya çalışmışlardır. İşte bu kişilerin temel özellikleri Allah'tan korkmaları, vicdanlarının sesini dinlemeleri, son derece cesur ve atak davranmaları, sorumluluk almaktan korkmamalarıdır.

Dünyaya yayılmış olan zulüm ve haksızlıkların yerine iyiliği, güzelliği, adaleti yerleştirmek için gerekli olan en önemli şey, hak bilinen yolda 'cesur' adımlar atmaktır. Belki de "insanlara iyiliği tavsiye etmek için cesur olmaya ne gerek var?" diye düşünüyor olabilirsiniz. Oysa cesaret, kötülüğün yeryüzünden kaldırılmasını isteyen insanların en çok ihtiyaç duyacakları şeylerden biridir. Kuran'a dayalı gerçek cesaret, Kuran'ın sınırlarını bütünüyle ve kusursuzca korumada Allah'tan başka kimseden korkmadan ve çekinmeden kararlılık göstermek, hiçbir şart ve ortamda Kuran ahlakından taviz vermemektir. Bu sitemizde, müminlerin Allah sevgisi, Allah korkusu ve Allah'ın rızasını kazanmaya yönelik samimi bir isteğe dayalı cesaretleri anlatılmaktadır.

Müminlerin Cesareti - Ses Kaseti

Sayın Adnan Oktar'ın 30 Yıllık Mücadelesindeki Cesareti ve Fedakarlıkları

8 Nisan 2010 Perşembe

Müslümanın Cesareti Tevekkülünden Kaynaklanır

Müslümanın Cesareti Tevekkülünden KaynaklanırCahiliye toplumunda insanların da sık sık dile getirdikleri genel tespitlerden biri, zorluklar karşısında gereken sabrı ve olgunluğu gösteremedikleri yönündedir. Hatta kimi insanlar bu tür durumlarda olayları daha da zorlaştırıp, karşılarındaki kimselere yük olan bir tavır içerisine girebilmektedirler. Tehlike ya da zorluklarla karşılaştıklarında heyecana kapılıp beceriksizleşmek, tedbirsizce tavırlar sergilemek, olayları daha da tırmandırıp çevrelerindeki insanları da telaşa kaptırmak sıkça rastlanabilen tavır bozukluklarıdır. Olaylara soğukkanlılıklarını koruyup, gözüpek ve cesur tavırlarla yaklaşmak yerine, sıradan günlük olaylar karşısında dahi paniğe ve korkuya kapılabilmektedirler.

Samimi iman eden bir Müslüman için ise böyle bir durum söz konusu değildir. Allah (cc)'a karşı olan sevgileri, güvenleri, bağlılıkları ve teslimiyetleri onlara güçlü bir cesaret, gözükara ve yiğit bir karakter kazandırır. Allah (cc)'ın insanları zorluklarla deneyeceğini; bunlar karşısında cesaret ve teslimiyetle Allah (cc)’a bağlılıkta kararlılık gösterenleri ise rahmetine kavuşturacağını bilirler. Bu da onları daha kararlı ve şevkli kılar. Allah (cc) Kuran'da, iman sahiplerinin bu özelliklerini şöyle bildirmiştir:

Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." (Bakara Suresi, 156)

Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)

Müslümanın bu cesareti, dünya hayatına dair hiçbir kaygı yaşamıyor olmasından kaynaklanır. Allah (cc)'a olan derin teslimiyeti ve güveni, mal ya da can kaygısına kapılmasını engeller. İnsanı Allah (cc) yaratmıştır ve hayatına son verecek olan da yine ancak O'dur. Aynı şekilde dünya hayatında sahip olduğu maddi manevi tüm nimetleri; sağlığını, gençliğini, malını, mülkünü herşeyini kendisine veren Rabbimiz'dir. Bunları alacak olan yine ancak Allah (cc)'tır. Mümin, Allah (cc)'ın herşeyi hayır ve hikmet üzerine yarattığını bildiği için, bunlardan herhangi birine zarar geldiğinde de, bunun Allah (cc)'tan bir güzellik ve bir hayır olarak yaratıldığını bilmenin rahatlığını yaşar. Bundan dolayı, bir tehlike, zorluk ya da risk durumu ile karşı karşıya kaldığında asla yılgınlığa kapılmaz.

Bunun yanı sıra Müslüman’ın cesareti onun Allah (cc)'ın sınırlarını koruma konusundaki kararlılığından da anlaşılır. Şartlar ne olursa olsun, Kuran ahlakından kesinlikle taviz vermez. Allah (cc)'tan başka hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmaz; Allah (cc)'ın rızasına en uygun davranışı sergilemekte hiç tereddüt etmeden büyük bir kararlılık gösterir. Allah (cc) iman edenlerin bu özelliklerini Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Ki onlar, Allah'ın risaletini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek-korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter. (Ahzap Suresi, 39)

Hayatınızdaki En Önemli Düşmanınız Faaliyette- ŞEYTAN

Hayatınızdaki En Önemli Düşmanınız FaaliyetteHer kim olursanız olun sizin sonsuz bir azap çekmenizi isteyen, bütün varlığını buna adamış son derece tehlikeli bir düşmanınız var. İsmi, Şeytan. Bir başka deyişle, Allah'ın lanetlediği ve huzurundan kovduğu İblis ve onun takipçileri. Onlar sizin en büyük düşmanınız. İnsanlık tarihinin her aşamasında var oldular. Yaşamış ve ölmüş milyarca insanı ateşin içine çektiler ve halen de çekiyorlar.

Şeytan bu yazıyı okurken de sizi gözlüyor ve planlar yapıyor. Tek arzusu var; kendisiyle beraber olabildiği kadar çok insanı -siz de dahil- cehenneme sürüklemek.

Kuran'a göre şeytan, ilk insan olan Hz. Adem'den bu yana insan neslini Allah yolundan saptırmak için çaba harcayan ve kıyamete kadar da harcayacak olan varlıkların genel adıdır. Tüm şeytanların atası ve en büyüğü ise, Hz. Adem'in yaratılmasıyla birlikte Allah'a isyan eden İblis'tir. (Harun Yahya, İnsanın Apaçık Düşmanı Şeytan)

Kuran'dan öğrendiğimize göre Allah Hz. Adem'i yaratmış ve meleklerden ona insanın apaçık düşmanı, secde etmelerini istemişti. Melekler Allah'ın emrini yerine getirirken, cinlerden olan İblis Hz. Adem'e secde etmedi. Kendisinin insandan daha üstün bir yaratık olduğunu öne sürdü. Bu itaatsizliği ve küstahlığı yüzünden Allah'ın huzurundan kovuldu.

Allah'ın huzurundan ayrılmadan önce, bu duruma düşmesine neden olan insanları kendisi gibi saptırmak için Allah'tan süre istedi. Allah da ona kıyamet gününe kadar süre tanıdı. Böylece İblis'in insana karşı verdiği mücadele başladı. Allah İblis'i ve ona uyanları cehenneme dolduracağına hükmetti. İnsanoğlunun karşı karşıya olduğu en büyük tehlike olan şeytan, liderliğini İblis'in yaptığı bir grup cin ve insandır. Bu cin ve insanlar, İblis'in yolunu izlerler, kendileri saptıkları gibi diğer insanları da saptırmaya çalışırlar. "Cinni" (cinlerden olan) şeytanlar, insanlar tarafından görülmedikleri için onlara fark edilmeden yanaşır, zihinlerine saptırıcı düşünceler sokarlar. "İnsi" (insanlardan olan) şeytanlar ise diğer insanlara açıkça sokulur, onları Allah'ın yolundan alıkoymak için telkinde bulunurlar. Bu, insanın yakın dostu gibi görünen bir insan olabileceği gibi, bir zorba ya da bir "fikir adamı" da olabilir.

Şeytan insana bu denli sinsice yaklaşabilen bir düşman olduğuna göre, ondan sakınmak için azami dikkat göstermek gerekir. Bunun en başta gelen şartı, şeytanı tanımaktır. Şeytanı tanımaya başladığımızda ise, oldukça garip ve esrarengiz bir mantığa sahip olduğunu görürüz. Önce İblis tarafından kullanılan ve sonra da onun tüm takipçileri tarafından devralınan bu mantığın temelinde, kibir ve büyüklenme yatmaktadır.

Kuran'daki şeytan kıssasında, İblis'in Allah'a isyanının sebebi şöyle bildirilir: "(Allah) Dedi: 'Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?' (İblis) Dedi ki: 'Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın." (Araf Suresi, 12)

Şeytanın Esrarengiz Mantığı

İblis kendisinin daha üstün bir varlık olduğunu öne sürerek, insana secde etmeyi reddeder. Ancak isyanını dayandırdığı temel oldukça zahiri ve çürüktür. Kendisinin ateşten, insanın çamurdan yaratıldığını belirtir ve ateşin çamura göre daha üstün bir madde olduğunu öne sürer. Yani kibirlenmesinin bütün nedeni, iki madde arasındaki fiziksel yapı farkıdır. Ancak yapıları ister çamur ister ateş olsun, İblis de insan da Allah yaratmıştır. Yaratılmış bir varlığın, kendisini yaratanın emrine, yaratıldığı maddeyi öne sürerek isyan etmesi, hem büyük bir akılsızlık, hem de büyük bir nankörlüktür. İblis kendisinin Allah'ın yarattığını inkar etmez. İsyanının nedeni bu değildir. Aksine kendisini yaratanın Allah olduğunu bizzat söyler. Ancak "ben ondan daha hayırlıyım, beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın" diyerek, küstahlık eder. Bu akılalmaz isyanın hiçbir mantığı yoktur.

İblis'in isyanına bir esrarengizlik hakimdir. Allah'ın varlığına bizzat şahittir. Hatta Allah ile konuşur. Etrafında melekler vardır, insanın yaratılışından haberdardır. Allah'ın izzetini, gücünü ve sonsuz cehennem azabını da bilmektedir.

İşte İblis'in ve onu izleyen tüm şeytanların esrarengiz mantığı burada gizlidir: Allah'ın varlığını ve birliğini bildiği halde O'nun hükmüne karşı gelebilmek ve kafirlerden olmak... Bu son derece mucizevi bir olaydır. Çünkü bu bilgilere ve ilme sahip olan İblis'in, çok üstün bir imana sahip olması gerekir. Şuur seviyesi de aynı oranda yüksek olmalı, Allah'a son derece itaatli ve saygılı olmalıdır. Oysa İblis en şuursuz kişinin bile cesaret edemeyeceği bir işe kalkışmıştır.

İblis'in yapısındaki esrarengizlik bununla da kalmaz. İnsanlara inkarı telkin etmek gibi korkunç bir günah işlediği halde aslında Allah'tan korktuğunu söyler. Bu da oldukça hastalıklı bir mantığa işarettir: "Şeytanın durumu gibi; çünkü insana 'inkar et' dedi, inkar edince de: 'Gerçek şu ki ben senden uzağım, doğrusu ben alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım' dedi." (Haşr Suresi, 16)

Şeytanın Allah'ın İzin Verdiği Kadar Gücü Vardır

Şeytanı değerlendirirken unutulmaması gereken bir nokta vardır. Şeytanın Allah'ın kendisine tanıdığı imkan dışında bir gücü yoktur. Şeytanın saptıracağı insanlar da zaten Allah katında önceden belirlenmiştir. Şeytanın görevi, cehennem için yaratılmış insanların, ait oldukları yere gitmelerine vesile olmaktır. Şeytana uyanlar, Allah'ın cennetine layık olmayan, ahlak olarak hayvandan daha aşağılık olan varlıklardır. Allah bunu bir ayette şöyle açıklar:

"Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır." (Araf Suresi, 179)

Bunun yanı sıra şeytanın Allah'ın muhlis kulları üzerinde hiçbir etkisi yoktur. Allah izin vermediği için, şeytan, müminleri saptırmaya güç yetiremez. Allah, yalnızca Kendisine yönelen ve Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayan ihlaslı kullarını şeytanın saptırıcı etkisinden korumuştur. "Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur." (Nahl Suresi, 99)

Müminin Zor Anlarda Gösterdiği Üstün Ahlak

Müminin Zor Anlarda Gösterdiği Üstün Ahlakİman eden bir insanın imanının ve ahlakının üstünlüğünü ortaya koyan en önemli alametlerden biri, zorluk anlarında sergilediği tavırlardır. Böyle bir durumla karşılaşan müminin gösterdiği cesaret, sabır, tevekkül, dirayet, metanet, hoşgörü, affedicilik, fedakarlık, merhamet, insaniyet, değerbilirlik, vicdan ve itidalli karakter, inkar edenlerin zor anlarda gösterdiği tavırlardan çok farklıdır.

Mümin, Rabbimiz'e olan derin imanı ile, her türlü zorluğa, sıkıntıya, yokluğa ve eksikliğe karşı dayanıklı ve yukarıda sayılan özellikleri gösterebilen bir insandır. Güzel ahlakından asla taviz vermeyen, her olayı büyük bir olgunluk ve tevekkülle karşılayan, olayların hikmetlerini ve hayırlı yönlerini gören, çevresindeki insanları da aynı üstün ahlakı yaşamaya davet eden bir tavır gösterir. Bu zorluk anları da Kuran'da tarif edildiği gibi iman edenlerin çok şiddetli denemelerden geçirildikleri, "Hani onlar, size hem üstünüzden, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi; gözler kaymış, yürekler hançereye gelip dayanmıştı…" (Ahzab Suresi, 10) ayetiyle belirtildiği gibi, şiddetli sıkıntılarla çevrelendikleri dönemlerdir.

Zorluk anları dendiği zaman, insanların akıllarına bazı örnekler gelebilir. Cahiliye ahlakını yaşayan kimi insanlar için bu zorluk anı doğal bir felaket, kimi için işinden çıkarılmak, kimi içinse iflas etmektir. İman edenler içinse zorluk anları çok daha şiddetli olay ve durumları ifade eder. Zorluk anlarındaki yokluk sıradan bir yokluk değil, insanın en temel ihtiyaçlarından bile mahrum bırakıldığı bir yokluk, sıkıntı ise insanın günlük hayatında yaşadığı sıkıntılardan çok daha şiddetli bir sıkıntıdır. Kuran'da "yüreklerin hançereye dayandığı" ifadesiyle tarif edilen (Ahzab Suresi, 10) bu dönemler, insanın tahayyül edebileceği her türlü zorluğun, hastalıkların, felaketlerin üst üste geldiği, Müslümanların sadece "iman ettim" dedikleri için evlerinden çıkarıldıkları, yurtlarından sürüldükleri, maddi ve manevi baskılarla karşılaştıkları dönemlerdir.

Kuran'da elçilerin ve salih müminlerin tarih boyunca bu tür zorluklar yaşadıkları bildirilmektedir. Bu zorluklar karşısında salih müminler çok şiddetli denemelerden geçirilmiş, türlü sıkıntılara göğüs germişlerdir. Ayetlerde müminlerin karşılaştıkları bu denemeler "dayanılmaz zorluklar" şeklinde ifade edilmektedir:

…"Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki müminlerle; "Allah'ın yardımı ne zaman?" diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah'ın yardımı pek yakındır. " (Bakara Suresi, 214)

Allah (cc), bu ayet ile tüm inananların da tarih boyunca müminlerin yaşadıkları bu zorluklarla karşılaşacaklarını bildirmekte ve sabır gösterenleri de sonsuz güzelliklerle müjdelemektedir. İşte bu zamanlar, gerçek müminlerin ortaya çıktığı, iman edenlerle münafıkların birbirlerinden ayrıldıkları zamanlardır. Müminler, üst üste gelen sıkıntılara ve zorluklara rağmen, hiçbir şüpheye kapılmadan Rabbimiz’e olan imanlarında kararlılık gösteren, şevkle mücadeleye devam eden insanlardır. Kuran’da müminlerin zorluklar karşısında, "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." (Bakara Suresi, 156) diyerek, Rabbimiz’e olan teslimiyetlerini gösterdikleri bildirilmektedir.

Yaşanan durum ne kadar zor ve içinden çıkılması güç gibi görünüyorsa da, Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, müminler için mutlaka o durumdan çıkmayı kolaylaştıracak, söz konusu zorluğu hafifletecek bir sebep yaratacağını bildirmiştir:

"Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır. " (İnşirah Suresi, 5-6)

Başka ayetlerde de, Allah (cc), Kendisi’nden korkup sakınan kullarına yol gösterip işlerini kolaylaştıracağını şöyle müjdelemiştir:

"… Kim Allah’tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter…"(Talak Suresi, 2-3)

Müminlerin Önemli Bir Vasfı: Cesaret

Kimi insanlar, zorluklar karşısında gereken sabrı ve olgunluğu gösteremezler. Bu tür durumlarda olayları daha da zorlaştıracak, karşılarındaki insanlara yük olacak bir tavır içerisine girebilirler. Heyecana kapılıp beceriksizleşebilir, paniğe ve korkuya kapılarak tedbirsizce tavırlar sergileyebilir, olayları daha da tırmandırıp çevrelerindeki insanları da telaşa kaptırabilirler.

Allah (cc)’ın lütfuyla samimi iman eden Müslümanlar için ise böyle bir durum söz konusu değildir. Allah (cc)'a karşı olan sevgileri, güvenleri, bağlılıkları ve teslimiyetleri müminlere güçlü bir cesaret ve yiğit bir karakter kazandırır. İman sahipleri, Allah (cc)'ın insanları zorluklarla deneyeceğini; bunlar karşısında cesaret ve teslimiyetle Allah (cc)'a bağlılıkta kararlılık gösterenleri rahmetine kavuşturacağını bilirler. Bu da onları daha kararlı ve şevkli kılar. Allah (cc) Kuran'da iman edenlerin bu özelliklerini şöyle bildirmiştir:

"Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz."(Bakara Suresi, 156)

Müslümanın bu cesareti, asıl hayatın dünyada değil ahirette yaşanacağını bilmesinden de kaynaklanır. Allah (cc)'a olan derin teslimiyeti ve güveni, mal ya da can kaygısına kapılmasını engeller. İnsanı Allah (cc) yaratmıştır ve hayatına son verecek olan da yine ancak O'dur. Aynı şekilde insanın dünya hayatında sahip olduğu maddi manevi tüm nimetleri; sağlığını, malını, mülkünü herşeyini kendisine veren Rabbimiz'dir. Bunları alacak olan yine ancak Allah (cc)'tır. Mümin, Allah (cc)'ın herşeyi hayır ve hikmet üzerine yarattığını bildiği için, bunlardan herhangi birine zarar geldiğinde de, bunun Allah (cc)'tan bir güzellik ve bir hayır olarak kendisine ulaşacağını bilmenin rahatlığını yaşar. Bundan dolayı, bir tehlike ya da zorluk ile karşı karşıya kaldığında dahi Allah (cc)’ın izniyle asla yılgınlığa kapılmaz.

Müminlerin bu cesareti aynı zamanda da, Kuran'da bildirildiği gibi, Allah (cc)'ın sınırlarını bütünüyle ve kusursuzca korumada Allah (cc)'tan başka kimseden korkmadan ve çekinmeden kararlılık göstermeyi, hiçbir durumda Kuran ahlakından taviz vermemeyi gerektirir. Bu nedenle, yalnızca Allah (cc)'tan korkan, O'na derinden bağlı olan insanların, imanlarından kaynaklanan bir tavırdır. Allah (cc) rızası için, Rabbimiz'in emrettiği ahlakı yaşamak ve diğer insanların da bu ahlakı yaşamalarını sağlamak için çaba harcar, etraflarında işleyen kötülüklere güzel ahlakla çözüm getirir, şartlar her ne olursa olsun Kuran'a uygun tavır gösterirler. Kötülüklere karşı fikri mücadele etmeyi, doğruyu, güzeli, iyiyi anlatmayı Allah (cc) rızası için kendilerine görev edinirler.

Müminlerin bu cesaretinin kökeninde tamamen Allah (cc) sevgisi, Allah (cc) korkusu ve Allah (cc)'ın rızasını kazanmaya yönelik samimi bir çaba vardır. Kuran'a uygun bir cesaret, Allah (cc)'tan başka hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmamayı, Allah (cc) rızasına en uygun davranışı yapmakta hiç tereddüt göstermemeyi ve kararsızlıkta bulunmamayı da gerektirir. İman edenlerin en önemli özelliklerinden biri, hiçbir zorluk karşısında yılmamaları, Allah (cc)'tan başka hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkmamalarıdır. Onlar Allah (cc)'tan başka bir güç olmadığını bilirler. Bu da, onlara Rabbimiz'in izniyle her türlü korkuyu yenecek cesareti verir.